25 Şubat 2010 Perşembe

Baş Belası Migren

Nefffret ediyorum şu migrenden . Yine tuttu lanet olasıca. Mide bulantısı olmayınca yine bir şekilde idare ediyorum da, bulantı olunca dayanamıyorum. Çılgın Ruziye beni zorla spora götürmeden önce hafiften migrenim sinyal vermeye başlamıştı zaten. Çekenler çok iyi bilir bu sinyal olayını. Yürüyüşün sonlarına doğru dayanılmaz hale gelince antremanı bıraktım. Zaten 45 dakikadır yürüyodum...çok bile . Duş alınca biraz rahatladım ama çoraplarımı giymek için zorlanınca yine zonklamaya başladı. Şu lanet göbekten kurtulmam lazım artık.

Evet göbek... Göt - göbek bi dünya olmuş bir obezim ben. Üniversite yıllarında 48 kilo olan ben, şimdi 92 kiloyum. İşin kötü yanı , çok uzun zamandır kilo vermekten , hatta kendimden , vazgeçmiş olmam. Şükredecek çok şeyim olmasına rağmen hala mutsuz ve depresif olmaktan kurtulamıyorum. Sevgili psikiyatristim bile 1.5 yıldır benimle baş edemedi . Aslında bu blogu yazmaya başlamış olmamın en büyük sebeplerinden biri de bu. Biraz kendimle hesaplaşmak. Hayatıma biraz daha dışardan bakmaya çalışıp hatalarımı düzeltmek. Dile getirmediğim şeyleri yazarak anlatmak ve belki biraz rahatlamak. Neyse...

Nihayet tatil olayını ayarladım. İlk defa böyle bir kış tatili yapacağım. Başka zaman olsa haftasonu için bu kadar para vermezdim herhalde ama, hem benim hem de çılgın ruziyenin bugünlerde farklı birşeylerle aklımızı meşgul etmeye çok ihtiyacımız var. Yarın tatil için biraz alış veriş yapayım diyorum. Mavi jeans'in kadife pantolonlarından alayım dedim. Dolabımdakiler artık üstüme olmuyor. Umarım 36 beden bulurum. Bu cümleden sonra şunu söylemeden geçemeyeceğim. Bazen özel güçlerim olduğunu düşünürüm. Uzun zamandır görmediğim birini durduk yere düşünürsem bir kaç gün sonra görürüm, birinin masasına göz diktiysem adam bir kaç gün sonra istifa eder ya da ne bileyim, bazen de bişeyi çok isterim, bir gün olur. Ben uzun zamandır 36 beden olmak istiyordum, tuttu. Gerçi kastettiğim 36 bu 36 değildi ama...

23 Şubat 2010 Salı

İşte Başlıyorum

Tencerede 3 gündür atılmayı bekleyen makarnayı nihayet boşalttım. Tanrım...Ne iiiğğrenç bir koku. Hava buz gibi ama tüm pencereleri açtım. Birikmiş bulaşıkları makineye yerleştirdim. Eee...artık hazır mıyım? Aslında önce bişeyler yesem iyi olurdu sanki. Aklım daha çok çalışır, daha güzel bişeyler yazarım belki. Belki kahvaltı sonrası bu bloğu yazmaya başlasam böyle bir isim koymazdım... İskelede gün batımı...Niye ki ? ...Çünkü bu manzaraya bayılıyorum :)
















2009'dan kalan 2 haftalık zorunlu iznimin ikinci haftasındayım. Henüz haftanın başlarında olmamıza rağmen içim daralmaya başladı. İşe dönmek istemiyorum. Çok bunaldım. Yine aynı anlamsız sorunlarla boğuşmak istemiyorum. Kim bilir benim gibi şu anda yaptığı işten nefret eden kaç kişi vardır. Aslında açacaksın şöööyle sıcacık bir cafe... adamların çalışacak, sen bir kenarda kahveni yudumlayıp gelen gideni seyredeceksin. Masa başı iş bana göre değil. Benim insan içine karışmam lazım, çalışırken eğlenmem lazım. Nerdeeee...

Çılgın Ruziyeye de zorla iki gün izin aldırdım. Perşembe ve Cuma Ağaoğlu My Resort Otel'e gidelim dedik. Şimdi onu ayarlamam gerekiyor.
İlk defa Uludağ'a gideceğim. Kayak yapmayı bilmiyorum ama şu kanepede oturup manzarayı seyretmek de yeterli olur sanırım. Daha önce Bursaya gittiğimde , Domuzcuk ve ailesi olacak Allahın dümbelekleri, Bursayı gezdiriyoruz diye alış veriş merkezi dolaştırmışlardı. O lanetli günden sonra bir daha oraya ayak basmam diyordum ama vazgeçtim.