21 Aralık 2013 Cumartesi

Çılgın Gibi Dans Et !



Korkunç bir hafta geçirdim. Hani deli gibi çalışırsınız ama dönüp baktığınızda bir arpa boyu yol gidemediğinizi görürsünüz ya.. Bir de yaptıklarınızı kimse görmez ya da beğenmez. Hep daha fazlasını isterler. İşte iyice delirdiğiniz andır o. Her şeyi bırakıp gitmek istersiniz ama yapamazsınız. Son zamanlarda bu gibi bir ruh haline girdiğimde yeni değişim objeme bakıp sakinleşmeye çalışıyorum. Bu hafta o da işe yaramadı. Perşembe günüydü, daha bismillah,sabah yerime oturmadan üst üste sorunlar gelmeye başladı. Baktım sinirlenmemek için hiç bir yöntem işe yaramıyor, penceremden boğaza doğru bakıp , "Koçum olsa şimdi ne derdi?" diye düşünmeye başladım. Tabi hemen cevabı buldum, "İlaçlarını almaya devam ediyor musun?" . Offf, evet yaaa... Bir süredir ilaçlarımı düzenli içmeyi unutuyorum. Aslında bu güzel bir gelişme, çünkü unutkanlığım ihtiyaç duymamaktan kaynaklanıyor. Neyse , prozac sayesinde haftayı kazasız atlatabildim.


Haftanın yorgunluğundan bu sabah biraz zor uyandım. Yapılması gereken bir sürü işim olduğunu bildigimden canım hiç yataktan kalkmak istemedi. Saate bakmak için telefonuma uzandığımda Foursquare'den bir kaç bildirim geldiğini gördüm. Koçum spora gitmiş. Hımm.. Demek ki sabah körü kanatlarını güçlendiriyor diye düşündüm. Aklıma City of Angels 'daki o sahne geldi. Hani kargalar b*kunu yemeden sahilde dizilip ayin yaparlardı ya. Bu arada o filme bayılırım, 10 kere izlemişimdir herhalde. Sonra Mr.Harley'in bildirimi gözüme çarptı. O da rüyasında görmüş galiba, sahilde koşu yapıyormuş. Eminim Arsız Böcük de Küçükkuyu sahillerinde sabah yürüyüşünü yapıyordur diye geçirdim içimden.O sırada bir bildirim daha geldi. Arkadaşlarımdan biri "Spor sonrası masaj keyfi" diye yazmış. Nooluyor yahuu ?!! Herkesin sabah sabah enerjisi yerinde bakıyorum. Sonra kendimden utandım. Asıl spor yapması gereken benim ama miskin miskin yatıyorum.


İsteksizce kalktım. Ev acayip dağınıktı. Biraz şunları toplasam iyi olur diye düşündüm. Bir yandan da evde ses olsun diye televizyonu açtım. Güzel, hareketli bir şarkı çalıyordu. Eşyaları toparlarken hafif hafif dans etmeye başladım. Baktım hoşuma gidiyor, televizyonu kapatıp IPhonumu açtım. Epeydir kullanmadığım stereo kulaklıklar müthiş ses veriyordu. İçim kıpır kıpır olmuştu. Sesi sonuna kadar açıp evin içinde deli gibi dans etmeye başladım. Tabii ona dans demek için bin şahit lazım. Atlıyorum, zıplıyorum, koşuyorum, dönüyorum... Dans figürleri deseniz, korkunç...


Birisi o halimi görse gülmekten yerlere yapışırdı muhtemelen. Ama umurumda mı? Tabii ki hayııır :) .Yine keyfim yerine gelmişti. Yaklaşık 1 saat aynı tempoda dans ettim. Komşular deli olmuştur herhalde. Seksen yedi kilo birinin zıplarken sabah sabah çıkardığı sesi düşünebiliyor musunuz?

Anlayacağınız bu sabahki sporum dans etmek oldu. Güzel bir duştan sonra şimdi kendimi daha canlı hissediyorum. Ara sıra bunu tekrarlasam iyi olur. Kötü ruh hallerinde uygulayabileceğim bir faaliyet daha bulduğum için çok mutluyum. Reçeteme ekliyorum, "Çılgın gibi dans et !" ..
Şimdi koca bir gün beni bekliyor. Biriken işler beni korkutmuyor çünkü keyfim acayip yerinde. Umarım sizler için de harika bir hafta sonu olur...

15 Aralık 2013 Pazar

Prenses Olacağım.. !


Geçtiğimiz hafta boyunca kar nedeniyle Çılgın Ruziye ile işe gidip geldim. Malum, hala kış lastiğim yok. Borusan tek bir lastiğe yaklaşık 400 kağıt istediği sürece de pek olamayacak gibi. Çılgın Ruziye berbat bir şoför. Sinyalsiz sollamalar, gereksiz kornaya basmalar,ona buna sinirlenip bağırmalar... Sabah sabah yaşadığım korku ve gerginlik yüzünden tüm hafta işe yorgun başladım . Yetmiyormuş gibi hafta ortasında mecburiyetten onun arkadaşları ile buluşmak durumunda kaldım. İşin bitince beni alırsın desem de kabul etmedi, zorla peşinden sürükledi. Allahtan ikisi de şeker adamlar. Ne yazık ki sohbetleri beni pek sarmadı. Erkek muhabbeti denen şeyden eser yoktu.

Genç olanı sevgilisinden yeni ayrılmış. Ne olsa konuyu hatuna getirip aşk acısı içinde eski hikayelerini anlatıyordu. Erkeklerin bu haline çok üzülüyorum. Giden gitmiş sen yenilere bak... Sırasını bekleyenlere şans vermek lazım, diii mi ama? Bir ara kar, tatil ve gezip tozmadan bahsedildi. Bizim delikanlının aklına, geçen kış sevgilisiyle yaptıkları tatil geldi ve yine dertlenmeye başladı. Çılgın ve diğer ağır abi, ne yapsak da lafı değiştirsek diye  telaşla birbirlerine bakıyordu. Artık dayanamadım. Birden bire yüksek sesle "Karı severim ama donsuz olursa" dedim. Hepsi sustu... Bir süre öylece bakakaldılar. Sonra hep bir ağızdan, yaptığım esprinin ne kadar kötü olduğunu, bana hiç yakışmadığını söylemeye başladılar. Genç olanı "Murat, tur at" gibisinden salak espriler yaparak, benim söylediğimin buna ne kadar benzediğini anlatmaya çalıştı. Ağır abi, "Bunu bizim yanımızda söyledin tamam ama başkalarının yanında sakın haaa" diye öğütlere başladı. Ama bir yandan da cep telefonuna söylediğimi not etmeyi de ihmal etmedi. Fena daraldım. "Bi s*ktirin gidin lan" diyesim geldi. Sayemde konu dağılmıştı işte, çocuk derdini unutuverdi, daha ne istiyonuz...


Ertesi sabah Çılgın Ruziye bana fırça kaymaya başladı. Hanım hanımcık olmalıymışım. Böyle kaba hareketleri bırakmalıymışım. Sonra asıl vurucu lafı söyledi. Eğer hayatımın beyaz atlı prensini bulmak istiyorsam prenses gibi davranmalıymışım.
Eyvahlar olsun ! Dediği gibi Mösyö Silhouette 'e kavuşmak için prenses gibi olmam gerekiyorsa... İşte şimdi sıçtık. En az on yıldır erkeklerin yoğun olduğu bir ortamda çalışıp mutasyona uğradıktan sonra nasıl bir prenses olabilirim ? Aynı gün bunu bir denemeye karar verdim. Akşam üzeriydi. Sevgili Şehir Öküzü ile konuşurken birden bir laf atıverdi . Normalde lafın altında kalmaz, güzel bir cevap verirdim. "Bu sefer sana uymayacağım" dedim, "Ben artık bir prensesim, sana  cevap vermeyeceğim". Önce alaycı bir şekilde yan yan baktı. "Büyük iddialarda bulunma, yapamazsın" dedi :( .Muhtemelen şakasına söyledi ama her şakada bir gerçeklik payı olduğunu unutmamak gerekir.

Belki şu halimle işim zor ama bir yerden başlamak lazım. Kendime Fionayı örnek almaya karar verdim. Dış görünüş ya da hareketler ne olursa olsun, prenses olmak ruhunda varsa her zaman beğenilirsin. Demek ki işe ruhumu temizlemekten başlamalıyım. İyi de nasıl?


Belki hakkıma razı olup kendime bir Shrek bulmalıyım. Yoksa ölene kadar prensim gelecek diye bekleyebilirim. Zaten öyle çok yakışıklı biri olmasına gerek yok. Bana sözünü dinletebilen güçlü, akıllı ve iyi biri olsun yeter. Bir de güler yüzlü olsun. Şey.. bir de bön bön bakışları olmasın. Tamam bu son.. bir de çok cılız olmasın, şööyle hafif adeleli filan..


Neyse.. Bu prenseslik macerası nasıl devam edecek birlikte göreceğiz. Gelişme olunca anında haber veririm zaten.
Bye..

8 Aralık 2013 Pazar

Söyledim gitti..

Çok yoğun bir hafta geçirdim. yapmayı planladığım işlerin dışında ele almam gereken bir çok başka acil ve önemli iş çıktı. Mesaiye kalmak bile yeterli olmadı. Oysa işler bir kenara, yıl boyu gösterdiğim olumlu gelişmeleri anlamlı ve ölçülebilir bir şekilde toparlayıp patronuma sunmam gerekiyordu. Amacım maaşımda iyileştirme istemekti. Haftanın sonuna kadar zar zor hazırlıklarımı tamamladım. Bu sefer de patronun boş vaktini yakalamak mümkün olmadı. Adam o kadar yoğun ki.. 30 sn, bilemedin 1 dakika dikkatini çekip bir şey söyleyebilirseniz şanslısınız. Geri kalan sürede ya araya biri giriyor, ya telefonu çalıyor, ya bir toplantıya yetişmesi gerekiyor ya da...bidi bidi bir şeyler işte. Yok yok yok, adamın zamanı yok...


Susan Miller'ı bilirsiniz. Dünyaca ünlü bir astrolog. Çoğu zaman nokta atışı yorumlar yapıyor. Burcumun bu ayki yorumunda zam, terfi vb bir isteğiniz varsa altı aralık'a kadar yapmalısınız diyordu. Yoksa Mars burcumdan çıkacağı için uzunca bir süre tekrar şansım olmayacakmış. Cuma akşamı mesai bitti, saat epey ilerledi. Baktım hala patron çok yoğun, pazarlama bölümündeki arkadaşlarla bir şeyler çalışıyorlar. Kalktım gittim yanına. Önce bir halini hatırını sordum. Altından ne çıkacak der gibi bakmaya başladı.
- Patron ! Bugün ayın altısı. Artık size çok önemli bir şey söylemem lazım. Yoksa geçti gitti, dedim.
Evet, ilk yedi sekiz saniye içinde dikkatini çekmeyi başarmıştım. Tüm alıcılarını açmış dikkatle beni dinliyordu. Geri kalan 20 saniyemi çok iyi kullanmalıydım, devam ettim.
- Susan Miller diyor ki, zam, terfi, prim ... Ne beklentiniz varsa mutlaka ayın ilk altı günü içinde patronunuza söyleyin. Zamanım dolmadan ben de size söylüyorum işte. Aklınızın bir kenarına yazın.
Adamcağız önce bir sersemledi.
- Suzan İleri kim yahu
- Suzan değil, Susan Miller. Aaa, tanımıyor musunuz? Hani şu ünlü astrolog.
Gülmeye başladı, sanırım sinirden..
- Arkadaşım, sizi bana sayıyla mı veriyorlar?
- Valla ben onu bilmem patron. Söyledim işte benden çıktı. Şimdi bu gece sizin içinizde ilahi bir şeyler olacak, bir ışık yanacak...Şirinlik Muskasına iyi bir zam, iyi bir prim vermeliyim diye düşüneceksiniz. Gerisi artık sizin probleminiz.
Şimdi size bu anlattığım garip ve yapılmaması gereken bir hareketmiş gibi gelebilir. Patronum geçen hafta içinde terfi aldı. Kendisini tebrik ettiğimde içten bir gülümsemeyle "Darısı senin de başına" demişti. Yani bu konuşmaya yapma cesaretini bana bizzat kendisi verdi. İyi ki söyledim, pişman değilim. Bir gelişme olursa mutlaka size de haber vereceğim ;)


Hoh hoh !


Hoh hoh... Hoolooskooo... Hoh... Siz de kokuyu alabiliyor musunuz? Tanrım! Neden böyle bir şey yaptım ki? Kaç kere dişlerimi fırçaladım. Süt içtim. Üç - dört tane Freshies yuttum. Bana mısın demedi yahu. Biliyorsunuz günlerdir soğan salatası aşeriyordum. Nihayet bu öğleden sonra büyük bir keyifle yapıp mideye indirdim. Gelin görün ki şu saat oldu, hala kokusunu üstümden atamadım. Aksi gibi soğan yeme cesaretini, tüm pazar gününü evde geçirmeyi planladığım için gösterebilmiştim. Nasıl olsa kimse ile irtibatım olmayacaktı. Yarın temizlikçi kadının geleceğini yeni hatırladım. Offf.. Rezil olacağım kadına. Ben en iyisi onu eve aldıktan sonra anneme kaçayım. Ne de olsa annedir, koksa da yavrum der bağrına basar. Yani.. İnşallah...

Bu arada, bugün diyetisyene gitmiştim. 1.3 kg daha vermişim. Önümüzdeki hafta spora gitme işini de sıkı tutarsam, yılbaşına kadar 80 kiloya inerim belki. Hadi bilemedin 83 .. Gerçi 85'e de razıyım ama... yok yok 80 iyidir, hedefi büyük tutmak lazım.


1 Aralık 2013 Pazar

Kanyonda Caz

Kanyonda Caz etkinliklerine bayılıyorum. Her ay bir sanatçı ücretsiz konser veriyor. Bu ayın konuğu Meltem Ege 6'tet idi. Bir kaç ay önce Nardis'te ilk defa dinlemiştim ve bayılmıştım. Hatta sizlere de bahsetmiştim. Yine müthiş bir performans sergilediler. Ara verdiklerinde benden hiç beklenmeyecek bir şey yaptım. Önder Focan, Meltem Ege ve Ferid Odman'in yanlarına gidip birlikte fotoğraf çektirmeyi teklif ettim. Üçü de çok şekerdi. Hiç itiraz etmeden büyük bir sevecenlikle kabul ettiler. Şimdi düşünüyorum da, keşke hazır fotoğraf çekmeyi kabul etmişken bir de,  "Ay şirin şey seni " diyerek Feridciğimin yanağından makas alsaymışım. Yalan mı yani, şu gülüşe bakar mısınız? Neyse, o da bir sonraki sefere inşallah... :P