3 Mart 2014 Pazartesi

Amsterdam Macerası -2

Veee Amsterdam anılarıma başlıyorum :)
Aslında yanımda Çılgın Ruziye varken pek bir halt edemedim. O yüzden fazla bir beklentiye girmeyin. Daha önce gitmemiş olanlar için şu kadarını söyleyeyim, eğer yanınızda kafa dengi birisi varsa, Amsterdam'ı tadını çıkara çıkara gezmek için üç gün çok rahat yeter.


Schiphol havaalanına inip de pasaport kontrolüne geçtiğimizde, çook yakışıklı bir polis memuruna denk geldim. Arkadaş bana "Hi" dedi, ben de "Hay haayyy" dedim. Sanırım beni sevimli buldu, pasaportumu geri verirken göz kırptı çünkü :). Belki de tiki vardır, bilemiyorum. Sonradan anladım ki o polisi oraya demo niyetine koymuşlar. Maalesef seyahat boyunca başka yakışıklı göremedim.


Otelimiz Dam meydanında, Madame Tussauds balmumu müzesinin hemen yanındaki Krasnapolsky idi. Her yere ulaşımı çok rahattı. Taksimdeki oteller bölgesi gibi düşünebilirsiniz. Şehir merkezinin dışında daha ucuz ve güzel oteller bulunabiliyor ama eğer tekseniz ve istediginiz saate kadar aklınıza eseni yapmak istiyorsanız bu civarda konaklamanızı öneririm.


Öğleden sonra otele vardığımızda kendimizi çok yorgun hissediyorduk. Biraz dinlendik ve yemek yedik. Akşam vaktini değerlendirmenin en iyi yolunun kanal turu olduğuna karar verdik ve bir saat süren bir geziye katıldık. Şehrin büyük bir kısmını, göz alıcı ışıklar altında hızlıca keşfetmek için iyi bir yol olduğunu düşünüyorum. Daha önceden gezeceğiniz yerleri belirlemediyseniz, kanal turu plan yapmanıza yardımcı olabilir. Gezi boyunca pencereye yapışıp kaldım. Gerçi bunda, karşımızda oturan alman çiftten gelen buram buram tuhaf kokunun da etkisi yok değildi hani...Döndükten sonraki niyetim Red Light District denen bölgeye gitmekti. Ne yazık ki benimkini ikna etmem mümkün olmadı. Geleneksel "tatilin ilk günü" tartışmamızı yapıp erkenden yattık.


Ertesi gün müze gezmeye karar verdik. Çok az vaktimiz vardı çünkü akşama büyük patronun evine yemeğe davetliydik. Adım başı rastlayacağınız Tours&Tickets ofisine gidip hem gideceğimiz müzelerin hem de bir sonraki gün benim katılacağım şehir turunun biletlerini aldık.


Müzeler bölgesine varınca, Amsterdam gezisinin olmazsa olmazı olan "I amsterdam" yazısı önünde fotoğraf çektirdik. Sonra da Rijksmuseum'a gittik. Kocaman, çok güzel eserlerle dolu bir müzeydi. Önceden aldığımız biletler sayesinde o uzuuuun kuyrukları beklemek zorunda kalmadık. Hoşuma giden bazı kareleri aşağıda paylaşıyorum.


Normalde bu müzeyi tüm gün gezseniz ancak bitirirsiniz. Biz yaklaşık üç saatlik hızlı bir tur yaparak tamamlayabildik. Yemek arasından sonra Van Gogh müzesine geçtik.


Maalesef burada fotoğraf çekimine izin verilmiyordu. Sadece yukarıdakini çekebildim. Üç-dört katlı bir binaydı. Van Gogh dışında bir kaç sanatçının daha resimleri sergileniyordu. Bu müzede keşfettiğim şey, "Selfie" akımının yıllar önce Van Gogh tarafından başlatıldığı oldu. Amma narsist adammış. Yaklaşık iki saatimizi de burada geçirdikten sonra akşamki davete hazırlanmak üzere otele döndük.

Şimdilik burada bırakıyorum. Davet boyunca çektiğim eziyeti ve ertesi gün tek başıma yaşadığım maceraları merak ediyor musunuz ? O zaman beni izlemeye devam ediiiin :)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder