28 Ekim 2013 Pazartesi

Eskişehir Gezisi - 1

Dün akşam Eskişehir'den döndüm. Şehirler arası uzun yol gitme hedefini gerçekleştirdiğim yetmiyormuş gibi bir de şehirler arası gece vakti araba kullanmış oldum. Normalde planda böyle bir şey yoktu.Sonuç; çoook mutluyum ve tekrar yapmak istiyoruuum :)) . Bugüne kadar neler kaçırdığıma inanamıyorum. Neyse, şimdi bunları geçelim ve gezip gördüklerime gelelim..

Cumartesi sabahı 07:30 civarı önce gidip Kıvırcığı almam gerekiyordu. Her zamanki gibi alarmı kapatıp tekrar uyuduğum için geç kaldım. Bizimle beraber Kıvırcığın bir arkadaşı daha gelecekti.(Gerçek ismini vermek istemiyorum ama lakap takacak kadar da tanımadığım için bu yazıda "Murtaza" olarak anılacaktır). O da bizi 08:00'de Kartal köprüsü altında bekliyor olacaktı. Kıvırcıkla yola çıktıktan sonra Çamlıca gişelerinin hemen öncesinde yanlış yerden gittiğimizi anladık. Bu evlere şenlik kısmın çok detayına girmeyeceğim. Sonuçta gişe görevlilerin şaşkın bakışları ve olağan üstü yardımları ile dubaları aşarak geri dönüp Murtazayı ağaç olduğu yerden almaya gittik. Bu sırada Bostancı, Maltepe ve Kartal köprülerinin, bildiğimin aksine birer yaya geçidi olmadığını öğrendim. Buradaki detayı da atlıyorum. Allah'tan Murtaza sakin çocukmuş. Gıkını çıkarmadan uslu uslu bindi arabaya. Bir de Sapanca'ya uğramamız gerekiyor dedik, ona da eyvallah dedi.
Geçen gidişimde Güral Sapanca'da tabletimin şarj aletini unutmuşum. Hem ben onu aldım hem de Kıvırcık oteli biraz inceledi. Ailesi ile gelmeyi düşünüyormuş. Otel içinde gezinirken daha önce kahvaltıda dik dik bakışlarımla rahatsız ettiğim Arap amcayla karşılaştık. O da beni tanımış olmalı ki, önce bir irkildi. Sonra arkasını döndü, sonra tekrar başını çevirip bana baktı ve "Hııh" der gibi yapıp tekrar önüne döndü :) . Amcanın aklından ne geçtiğini bilmiyorum ama ben onu, daha doğrusu 15-20 santim uzunluğundaki sakalını seyrederken, zavallı karısı için "acaba nassııı...igghh.." gibi  abuk sabuk şeyler düşünüyordum. Artık nasıl baktıysam..

Otelden sonra yolculuk sorunsuz devam etti ve öğlen vakti Eskişehire vardık. Önce otele gidelim dedik. Şehir merkezinde acayip bir trafik vardı. Oteli bulup yerleştikten sonra Kıvırcığın diğer arkadaşları ile bir araya gelip Bilim Parkına gitmeye karar verdik. Orada New Balance, koşu kitlerini dağıtıyormuş ve makarna şenliği gibi bir şey yapıyormuş. Ama önce güzel bir yer bulup açlığımızı biraz bastıralım dedik.
Eskişehirde çiğ börek ünlüymüş. Nerede yesek diye düşünürken geze geze ünlü bir çiğ börekçi bulup kuyruğa girdik. Küçük bir dükkandı ama geleni gideni çoktu. Adamlar tok satıcı dediğimiz türden . Otomatiğe bağlamışlar artık, pipetler masaya uçarak geldi mesela :) . Neyse bir şekilde yedik içtik. Masada sohbet ederken oranın sahibi olan amca yanımızdan gelip geçerken laf atmaya başladı "Hımm.. Masalar da doldu,  kuyruk da çok ne yapsak acaba". Gitmemizi beklediğini anladık tabi ama yan masada henüz yemeğini bitirmemiş olan arkadaşları bekliyorduk. Amca dayanamayıp "artık sizi yolcu edelim de yer açılsın" dedi. Aslında yadırganacak bir şey yok. Gayet açık sözlü davrandı, biz alışmamışız böylesine. Dışarı çıkıp bir çay evinde diğer arkadaşları bekledik. Arkadaşlardan daha sonra öğrendiğimize göre, masayı paylaştıkları başka bir müşteri "Ama ben kıyması fazla olsun demiştim" diye şikayet etmiş.Amca da "Aman şimdi uğraşamam al iki tane fazla ye" diyerek önüne iki çiğ börek daha atmış :)

Çay faslı bittikten sonra bilim parkına yürüyerek gitmeye karar verdik. Arkadaşlar sporcu, heyecanlı genç tipler tabii... Yürüyeceğimiz mesafenin 4 - 5 km olduğunu öğrenmiştik. Yürüyemeyeceğim bir mesafe değildi, o yüzden pislik yapmadım. Yalnız o yol bitmek bilmedi, bence en az 7 km vardı.

Bilim parkındaki işlerini hallettikten sonra Kentpark'a gidip akşam yemeğini yemeğe karar verdik. Parkı çok güzel yapmışlar. Yapay plaj ve gölet vardı. Bir ara köprünün üstünde durmuş sudaki balıkları seyrederken ablanın birinin bize seslendiğini fark ettik. "Kızlar! Bir resim çektiricem de.."  Önce fotografını bizim cekmemizi istiyor sandık. Sonra vücut ve el hareketlerinden, "Şööle öteye gidin kızlar, görüntüyü bozmayın" demek istediğini anladık. Bir kaç yerde fotoğraf çektirdikten sonra Ada Restaurant diye şık bir yere girdik. Rezarvasyonumuz olmadığı için önce bizi kapıda bir süre beklettikler. İçerideki birisinden icazet aldıktan sonra "Buyrun, girebilirsiniz" dediler. "Allah razı olsun" diyerek daldık içeri. Yemeklerimiz bittikten sonra şef garsonun bizim masaya bakarak başka bir garsonun kulağına bir şeyler fısıldadığını fark ettik. A-han da şimdi kovacaklar bizi diye düşündük ve delikanlılığa poh sürdürmemek için bu sefer biz hızlı davranarak hesabımızı istedik.

Otelimize dönmek için taksi kullandık. Dönüş yolunda arkadaşlardan biri daha uzun bir yoldan gittiğimizi zannetti. Bu düşüncesini de yüksek sesle bizimle paylaştı. Şoför buna çok içerledi galiba. Dikiz aynasından ters ters baktı ve "Otele gidebileceğimiz başka bir yol yok. Biz İstanbul taksicisi miyiz ki müşterimizi dolaştıralım.. " dedi. Bir şekilde lafı değiştirdik ve amcayı daha fazla kızdırmadan otele geldik.
Gezinin ilk gününde aslında istediğim gibi pek bir yer gezemedim. Buna karşın Eskişehir halkının ne kadar samimi ve "açıksözlü" olduğunu öğrenmiş olduk.

İkinci gün ise listemdeki her yeri gezme fırsatım oldu. Ancak onu bir sonraki yazımda anlatacağım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder