9 Eylül 2013 Pazartesi

Nişantaşı, Teşvikiye ve Maçka Turu

Nişantaşı , Teşvikiye ve Maçka aslında neredeyse ezbere bildiğim bir bölge. Kitapta bu bölge için 8 sayfa ayrılmış ve benim daha önce fark etmediğim bazı mekanlardan da bahsedilmiş. Hem gezerim hem de bir tur daha tamamlamış olurum diye düşündüm.





Mısır çarşısı gezisinden sonra Nişantaşına doğru yola çıkmıştık. Swiss Otel'in önündeki yoldan gidip Teşvikiye Cami'nin önünde taksiden indik. Hemen Teşvikiye Caminin bahçesine daldım. Yıllarım bu semtte geçti ama nişan taşlarına hiç dikkat etmemişim, ne tuhaf..


Caminin bahçesinde biraz gezinip fotoğraf çektim. Buraya en son Mehmet Ali Birand'in cenazesinde gelmiştim. Eğer zorunlu bir işiniz yoksa , ünlü birinin cenazesi olduğunda Nişantaşından uzak durmanız daha iyi olur. Saatlerce trafik tıkanır, tam bir kabus olur.
Cami'nin az ilerisinde Saray Muhallebicisi var. Kitapta mekan olarak bahsetmemiş ama bence oranın da hakkını yememek lazım. Biz önünden geçerken tıklım tıklım doluydu ve dışarıda, girmek için sıra bekleyen en az 12 kişi vardı.
Çılgın Ruziye ile beraber City's AVM'ye doğru mağazaları geze geze ilerlemeye başladık. City's ilk yapıldığında hiç hoşlanmamıştım. Aslında hala da pek sevdiğim söylenemez. Üst katında Mahalle diye bir yer açtılar. Çeşitli iyi restaurantların şubelerinin yanı sıra, çiçekçi, kitapçı,şekerlemeci gibi ıvır zıvırlar da koyarak bir mahalle havası yaratmaya çalışmışlar. Bence tam bir fiyasko. Bir kere acayip bir uğultu var. Hele bir de kalabalık olduğu saate denk geldiyseniz karşınızdaki kişi ile ne konuştuğunuzu duyamıyorsunuz. Neyse, orada hafif bir öğle yemeği yedikten sonra ayrıldık. O doktor randevusuna giderken ben de Abdi İpekçi caddesine doğru yola koyuldum.


Abdi ipekçi caddesini çok severim. Kış aylarında nasılda güzel olur. Hele bir de kar yağarsa...offf... alırsın sıcacık kestaneni...annenle,kardeşinle veya bir kız arkadaşınla kestaneyi atıştırarak vitrinleri dolaşırsın, acayip keyiflidir :).


Abdi İpekçi'nin büstünün nerede olduğunu aranırken tam karşımda görünce cidden kendimden utandım. Yıllardır gözümün önünde olan büstün ona ait olduğuna hiç dikkat etmemişim. Yukarıdaki fotoğrafta görülen kırmızı tenteli mekan Beymen Brasserie, oradan yerini anlayın.Fotoğraf çektikten sonra yukarı Valikonağı'na doğru yürümeye başladım. Etrafta kaldırıma masa atmış güzel Cafe'ler var. Onlardan birinin önünden geçerken bir baktım, sevgili arkadaşım kıvırcık oturmuş yeşil çayını içip artist artist Ipad'ine bakınıyor. Hemen yanına gittim, biraz sohbet ettik. Sonra yoluma devam ettim.


Kitaptaki Vedat Tek konağını buldum. Ve tabii burayı da biliyordum.Kitapta fotoğrafı görünce tam çıkaramamıştım ama tarif edilen yere gittiğinde içimden "Hadi yaaa" dedim, "Demek burası orasıymış" :).
Valikonağından tekrar geze geze Teşvikiye caddesine geri geldim. Çılgın Ruziye ile buluşup Maçka üzerinden arabayı bıraktığımız Dolmabahçe'deki parka kadar yürümeye başladık.
Kitapta Reasürans çarşısından bahsedilmemesi tuhaf geldi. Oysa semtin en ünlü ve gözde mekanlarından biridir. Burayı mutlaka gezip görmelisiniz. Büyük keyif alacağınızdan eminim.


Reasürans çarşısının hemen dibinde Maçka Palas yer alıyor.Yani şimdiki Park Hyatt İstanbul oteli. Bir zamanlar Körfezbank'in genel müdürlük binasıydı. Çılgın Ruziye bankacılığa burada MT olarak başlamıştı.


Demokrasi parkına geldiğimizde, orada bulunduğumu ispatlamak için fotoğraf çektim ama ne yalan söyleyeyim içeri girmedim. Çok yorulmuştum ama n'apiim... Tamam bu biraz üç kağıt çevirmişim gibi oldu, kabul ediyorum. Ama daha Dolmabahçeye kadar yürümemiz gerekiyordu. Bir daha ki sefere artık.
Bitti :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder